|
Değerli AnkarArt okurlarımız,
Eylül ayından itibaren sizlerle birlikteydik; fakat, bu eğlenceli yolculuğumuzun sonuna geldik. Projemiz boyunca öğrendiğimiz bilgiler ve tanıştığımız değerli sanatçılarımızla çok güzel deneyimler yaşadık. Tecrübelerimizi ve bilgilerimizi en içten şekilde sizlerle paylaşmak istedik. Ankara'da sanatın farklı perspektektiflerine ışık tutmak istedik. Resim sergileri ve dans gösterilerine katılmak ve sanatçılarımızla bir arada olmak bizleri de geliştirdi. Blogumuzda Ankara'da sanatçı olmanın artılarından Ankara'da sanatçı olmak için gerekli olan niteliklere kadar her konuyu işlemeye çalıştık. Son postumuzda da özellikle genç sanatçılarımıza daha spesifik olarak gelecek nesillerdeki ressamlarımıza pusula görevi görmek istedik. Her şeyden önce sanatçı olmak bir tutku ve bağlılık meselesi. Hangi mesleği seçmiş olursak olalım, sanat her zaman için hayatımızın içinde olmalı. Günlük hayat kaygılarımızdan bir nebze olsun kurtulup, sığınabileceğimiz bir liman olmalı. Bu güzel yolculukta bizleri yalnız bırakmadığınız için siz sevgili okurlarımıza çok teşekkür ediyoruz. Başka projelerde görüşmek üzere... Sanatla kalın...
0 Yorumlar
Merhaba, Bugün sizler için iki Ankaralı ressam ve onların sanata bakışı hakkındaki sohbetimizden kesitler hazırladık. Önce sanatçı olmak ve resim sanatı hakkında kısa bir tarihçe ile başladık. Sanatçı olmak, doğuştan gelen yetenekleri çok çalışmayla harmanlamaktır. Sanatın her alanında resim, müzik, dans, tiyatro... Her sanat dalı başarı için adanmışlık ve özveri bekler. Son postumuzu, iki değerli sanatçımızın perspektiflerinden ressam olmayı ve özellikle Ankaralı sanatseverlere ya da resme gönül vermiş sanatçı adaylarımıza pusula görevi üstlenecek şekilde paylaşmak istedik. Ankara'da ressam olmanın inceliklerini ve değerli sanatçılarımız Billur Cankut Varlı ve Nazende Yücel'in ressam olmakla ilgili görüşlerini yazımızın devamında bulabilirsiniz. Keyifli okumalar dileriz! Ressam olmanın inceliklerini öğrenmek için önce tarihçeye bir göz atalım. Osmanlı Dönemi'nde Selçuklulardan miras kalan "minyatür" tekniği oldukça popüler. Perspektif kullanılmayan ve canlı renklerle döneminde iz bırakmış şahıslarını ya da mekanlarını resmetmekte kullanılan bu teknikle yapılan resimler günümüzde de mevcut. Yağlıboya resim tekniğinin Osmanlı Sarayı'na girişi Fatih Sultan Mehmet ile gerçekleşiyor. O dönemde İtalya'da oldukça yaygın olan portre çalışmalarının Osmanlı'daki ilk örneği çağının kültür ve sanat gelişmelerini yakından takip eden Fatih Sultan Mehmet'e ait. 19.yüzyılda hız kazanan Batılılaşma hareketinin getirdiği yenikliklere adapte olunmaya başlanıyor. Bu adaptasyon sürecindeki en önemli nokta, Türk gelenekselliği bozulmadan çalışmaların ve tekniklerin Batı tarzına paralel şekilde yeniden düzenlenmesi yani kültürümüzde herhangi bir bozulma yaşanmadan eserlerimiz modernleşiyor. Batılılaşma sürecinde yağlıboya tekniği ilk kez Türk eğitim sisteminde kendine yer buluyor. Nitelikli ilk Türk ressamlarının yetiştirildiği birçok sanat okulu bu dönemde açılıyor. Figür çizmek törelere aykırı bulunduğu için ilk Türk ressamları daha çok manzara resimleri yapıyorlar ve bu nedenle Türk resmi "manzara resmi" olarak doğuyor. Özellikle 1882 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kuruluşuyla birlikte resim, heykeltıraşlık, mimarlık ve hakkaklık alanlarında sanatçıların yetişmesi için büyük bir atılım yapılıyor. Okul, döneminin sanat ve mimari alanında en önemli eğitim kurumu oluyor. Cumhuriyet Dönemi'nde Mustafa Kemal Atatürk'ün sanata verdiği değerle birlikte Sanayi-i Nefise Mektebi eğitim hayatına Güzel Sanatlar Akademisi olarak devam ediyor. Özellikle resim alanında yetiştirdiği yüzlerce başarılı isim bulunuyor. Ressam olmak için eğitimin çok önemli olduğu bir gerçek. Peki ilerleyen yaşlarda alınan eğitim, çocuk yaşlardan itibaren alınan eğitimle kıyaslandığında bir sanatçının yetişmesi konusunda büyük bir fark ortaya çıkarabilir mi? Eğitim konusunda farklı görüşler mevcut. Doğuştan gelen yetenekler ancak çok çalışmayla süslendiğinde başarılı eserler ortaya konabiliyor. Ankara'da resim konusunda başarılı bir eğitim almak için birçok seçenek bulunuyor. Çeşitli resim kursları birer alternatif olmakla birlikte okul ortamında bir eğitim almak için Güzel Sanatlar Lisesi Resim bölümü ve Hacettepe ile Gazi Üniversiteleri Güzel Sanatlar Fakülteleri Resim bölümleri bulunuyor. Bu sanat okullarına başvurmak için üniversite sınavları dışında özel yetenek sınavlarına girmeniz ve gereken barajı aşmanız gerekiyor. Ressam olmak ile ilgili bu konunun emektar isimleriyle bir araya geldik ve sizler için Ankaralı sanatçılarımızın perspektiflerinden sanatı derledik. İlk sanatçımız Nazende Yücel, Ankara Üniversitesi İşletme mezunu iki çocuk annesi bir sanat sevdalısı. Kendisinin resimle tanışması lise yıllarına dayanıyor ve o günden beri bu tutkusunu sürdürüyor. Profesyonel anlamda 4 yıldır resimle daha çok uğraşıyor. Pek çok karma sergi ve iki kişisel sergisi bulunan Nazende Yücel; "Sanat bütün olumsuzluklara rağmen inadına yaşamaktır. Sanat benim için aşktır, tutkudur, sevdadır. Sanatsız bir yaşamı düşünemiyorum" diye ekliyor. Ankara'yı sanatın başkenti olarak adlandırmasa da burada pek çok imkanın olduğunu ve diğer illerden daha elverişli bir sergi kültürü olduğunu da belirtiyor. Son olarak Nazende Yücel bizlere röportajında "hangi işi yapmak isterseniz yapın, hangi mesleği seçmek isterseniz seçin ama mutlaka sanatın bir dalıyla da uğraşın" diyerek öğütte bulunuyor. Diğer bir emektar ressamımız Billur Cankut Varlı ise röportajında bizlere kendi sanat anlayışını aktarırken özgünlüğe temel bir vurgu yapıyor. Pentür yani resimle ilgili bir şeye karar verip vazgeçmemek felsefesini benimsemiş başarılı sanatçı. Bu anlamda Vincent Van Gogh ve Pablo Picasso'nun kendisinde yarattığı etkiyi de ekliyor. Çünkü iki sanatçı da kendi özgün boyama teknikleriyle çağının ötesine geçmiş ölümsüz sanatçılardan. Biz de kendisine katılıyor ve sanatın özgün olması gerektiği konusunda Billur Hanım'a hak veriyoruz. Merhaba Sanatseverler, Bugün sizlere Ankaralı bir dans sanatçısı olan Orhun Özaras ve rol aldığı, bizim de keyifle izlediğimiz müzikli oyunu Anna Karenina’dan bahsedeceğiz. Ankara Devlet Tiyatro’sunun bir oyunu olan bu eserde Orhun, karşımıza bir Rus askeri olarak çıkıyor. 2 perde olarak sergilenen ve 2 saat 20 dakika süren bu oyunun hazırlık aşamalarını, sahne arkasını ve oyunu Orhun’un gözünden, onun dilinden paylaşacağız. Kısaca Orhun, dansa ortaokul yıllarında ilgi duymaya başlamış ve bu işe profesyonel olarak gönül vermiştir. Kendisini “Benimle Dans Eder Misin?” yarışmasından hatırlayanlarınız olabilir. Şimdilerde ise Orhun, dansçısı olduğu Tab Sanat Akademi'ye devam etmekte ve aktif olarak tiyatro sahnelerinde rol almaktadır. Merhaba sanatsever dostlar, Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği, 40. kuruluş yıldönümlerini kutlamak ve fotoğraf sanatını yaygınlaştırmak için düzenledikleri AFSAD 40. Yıl Sergisi’ni Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nin tüm sergi salonlarında fotoğraf meraklıları ve tüm sanatseverlerle buluşturdu. AFSAD’ı daha önce duymayanlarınız için kısaca fotoğraf ve fotoğrafı konu eden her şey için 1977’de oluşturulmuş bir yardımlaşma platformu diyebiliriz. Aslında AFSAD 40. Yıl kutlama etkinliklerini bütün bir 2017’ye yayarak çeşitli etkinlikler düzenlemeye devam ediyor. Biz de Ankara sanatçıları ve eserlerinin takipçisi olarak AFSAD’ın ÇSM’deki sergisini büyük bir merak ve hevesle gezdik. 30 Kasım’a kadar gezebileceğiniz sergide birçok sanatçı ve eserine yer verilmiş. Sanatçılar çeşitli olunca da eserlerin bizde bıraktığı etkiler de çokluca oldu. 40. Yıl fotoğraf sergisini gezmek inanılmaz keyifli bir deneyimdi. Her sanatçının anlatmak istedikleri ve yöntemleri birbirinden çok farklıydı. Bu anlamda biraz duygudan duyguya atladık. Bazen şaşırdık ve bazen de açıklamaları okumadan fotoğraf hakkında tek bir yorum bile yapamadık. Sergi genel olarak gezilmesi kolay ve ferahtı. Eserlere gerektiği özen ve düzen verilmişti. Biz serginin tamamını gezdik. 3 kata yayılmış olan sergiyi gezmek 1.5-2 saatimizi aldı. Fotoğrafa özel ilgi duyan veya sadece hobi olarak bakan herkesin bu sergiyi gezmesini tavsiye ediyoruz. Profesyonel olarak fotoğraftan anlamayan iki sanat dostu arkadaş biz, sizlere bizi en çok etkileyen fotoğrafları ve genel sergi izlenimlerimizi aktarmaya çalıştık. Ancak bunu yaparken eserler hakkında yorum yapmaktan kaçındık. Çünkü bizce sanatın güzelliği tek bir doğru yorumun olmayışıdır. Aşağıda bu deneyimden birkaç hatıramızı bulabilirsiniz.
Ankara sanatın ve sanatçının şehridir. Her ne kadar popülerite konusunda İstanbul ile sürekli bir yarış içinde olsa da yetiştirdiği donanımlı sanatçıları, kendinden emin sanat aşıkları ve sanatsal doyumunu sadece sahnede değil şehrin zengin sokaklarında damarlarına kadar hissedebilen izleyici ya da dinleyici kitlesiyle Ankara her zaman bir adım öndedir. Ankara'nın değerli sanatçılarını paylaşmak için yola çıktığımız blogumuzda resim, tiyatro ve müzik dallarında kendi alanlarında oldukça başarılı dört ismi sizlerle birlikte tanıyacağız. Sanata adanmış dört farklı hayatın Ankara'da varoluşunu ve bu zengin ruhların bakış açılarını sizlerle aktaracağız. İlk postumuzda Ankara'da sanatçı olmayı birkaç maddede sizlerle paylaşmak istiyoruz. Keyifli okumalar! 1- Edebiyat Devleriyle Aynı Atmosferi SolumakFazıl Say, Erdal Beşikçioğlu, Mazhar Alanson, Filiz Akın... Alanlarında başarılar elde etmiş ülke çapında hatta yurtdışında saygı ve sevgiyle kucaklanan birçok sanatçı, hayatlarının bir dönemini Ankara ile zenginleştirmiştir. Şehrin sanat kokan ara sokaklarında kaybolup uzaktan hafifçe kulağınıza çalınan ezgileri dinlerken içinizin ilhamla dolduğunu hissedebilirsiniz. Resim, tiyatro ve müzik farketmeksizin ilhamın sizi sımsıcak bir şekilde kucakladığınızı özümseyebilirsiniz. İşte bu ilham, bizden önce şehrin sanat katmanlarını yoğuran nice ünlü isim sayesinde şu an bizlerle. 2-Butik Sanatla Yeniliklere AçılmakAnkara, sanatsal etkinlikler konusunda keşfedilmeyi bekleyen bir hazine. Yıllardır klasikleşen ve birçok etkinliğe ev sahipliği yapan mekanların dışında meraklılarına yepyeni dünyalar sunan şehir, her semtiyle ve her mekanıyla ayrı bir kimliğe sahip. Sanatın hangi dalı olursa olsun her ruh sanat skalasından kendine bir renk seçebilir. İster bohem bir ortamda yapılan ağdalı sohbetler isterse şık ambiyanslarda yapılan uçucu muhabbetler... Hepsi Ankara'nın ve sanatçılarının vazgeçilmez parçaları. 3-Zaman Tasarrufu YapmakHızlanan çağımızla birlikte en büyük problemlerimizden biri zaman. Hem teknolojinin gelişmesi hem de tüketim çılgınlığının artmasıyla zaman en değerli varlığımız haline geldi. Sadece sanat camiası için değil bütün meslek grupları için zaman tasarrufu çok önemli ve sakin şehir Ankara bu konuda tercih edilmesi gereken bir şehir. Yapılacak herhangi bir etkinlik için şehrin bir ucundan diğer ucuna gitmek en fazla birkaç saat alıyor ve sanatçının kendine ayırdığı zamanın artmasıyla performansı da yükseliyor. 4-Cumhuriyet'in Kalbinde Sanat AyrıcalığıMüzik ve sahne sanatlarına çok büyük bir önem veren Mustafa Kemal Atatürk'ün başkent olarak seçtiği şehirde, sanata dair en köklü ve ikonik yapılar bulunmaktadır. 1934 yılında açılmasına yönelik çalışmaların başladığı ve bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifleriyle kurulan Ankara Devlet Konservatuvarı Ankaralı sanatçıların doğduğu yer olarak söylenebilir. Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde yer almak, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda konsere çıkmak, Ankara'nın kült tiyatrolarından Akün ve Şinasi'de bir oyuna çıkmak ya da Tunalı'nın ara sokaklarındaki keşfedilmemiş mekanlarında yepyeni bir şiir ya da roman yazmaya başlamak Ankara sanatçısının ayrıcalıklarıdır.
|
YazarlarLale Şenkula |